Bir orkestra şefine duyulan ihtiyaç gibiydi seni sevmek. Farklı tonlar, değişik sesler, hepsinin bir araya gelip aynı notaya basması ve o güzel ahengi oluşturması için şefin yönlendirmesine ihtiyaç vardı. Seni sevmekte böyleydi işte; bir sürü güzellikleri vardı hayatın. Yürümek için yolları, ıslanmak için yağmuru, koşmak için doğası, susmak için sessizliği. Alıp vermek için nefesi, herkese yetecek kadar oksijeni, serin denizleri, tehlikeli ırmakları, sahili, kumsalı, dağı taşı. Ruhunu dinlendirmek için kuş sesleri, gül kokusu vardı hayatın. Ama onlara yön vermek için bir de senin gibi şefe ihtiyaç vardı. Hareketleriyle doğruyu gösteren, doğru zamanda doğru notaya basmayı sağlayan, susup konuşman gereken yeri söyleyen. Olmadığında tükendiğin, bitip yok olduğun, yeteneklerini kullanmadığın bir şef… Bir bam telin yoktu belki ya da bir notan. Düzenli düzensiz bir sesin de yoktu belki. Hatta tek başına gürültüden ibarettin. Ama onunla, onun olduğu yerlerde, onun varlığında bir müzik parçası değerli bir notasındır. Huzuru bulduğun, rahata erdiğin yerdir yani. Çünkü o varken, sana sadece sevmek kalır. Ve öyle seversin ki, senin haricine sadece izlemek kalır. Sevilenden ötürü bir dünya klasiği gibi dillerde dolanır aşkın, unutulmayan bir şarkı gibi kalır hep akıllarda. Sanatçısı çoktan gitmiştir ama sözleri hala akıllarda.